3. İstanbul Finans Zirvesi
-Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı:
-"Otoritelerce 2011 sonunda kredi büyüme hızının yüzde 25'e,
2012 sonunda ise yüzde 15'in altına indirilmesi amaçlanmıştır.
Alınan makro ihtiyati tedbirler sonucunda bu amaçlara ulaşıldığı
gözlenmektedir"
-"Bugün itibariyle Türkiye'de kredi büyüme hızı sorunsuz bir
şekilde sürdürülebilir seviyelere yaklaşmıştır"
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, alınan
tedbirler sonucunda otoritelerce 2011 sonunda kredi büyüme hızının yüzde 25'e,
2012 sonunda ise yüzde 15'in altına indirilmesi amacına ulaşıldığını, bugün
itibariyle Türkiye'de kredi büyüme hızının sorunsuz bir şekilde sürdürülebilir
seviyelere yaklaştığını belirtti.
Başçı, İstanbul Finans Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, bir ülkenin büyüme
potansiyelini belirleyen üç temel unsur bulunduğunu, bunların fiyat istikrarı,
finansal istikrar ve verimlilik olduğunu, bu üç unsurun herhangi birinde ortaya
çıkabilecek zafiyetin büyüme üzerinde önemli ölçüde tahribata yol açabildiğini
söyledi.
İktisat tarihinin bunun örnekleriyle dolu olduğunun altını çizen Başçı,
fiyat istikrarının kaybedilmesinin toplumsal maliyetlerinin bugün iktisatçılarca
iyi anlaşıldığını, akademik literatürde yer alan çalışmaların, enflasyon
oranındaki her 10 puan yükselişin ülkelerin uzun vadeli büyüme oranlarında çeyrek
puanlık bir kayba yol açabildiğine işaret ettiğini kaydetti.
Finansal istikrarın kaybedilmesinin ise büyüme ve istihdam üzerinde derin ve
uzun süreli etkilerinin bilindiğine değinen Başçı, finansal krizleri önlemenin
maliyetinin bu krizlerin yol açtığı maliyetlere kıyasla çok daha düşük olduğuna
dikkati çekti.
-"Kriz, büyümedeki yakınsamayı geciktirdi"-
Türkiye'nin yakın tarihinin buna güzel bir örnek olduğuna işaret eden Başçı,
Türkiye'de 2001 yılında yaşanan finansal krizin kamu borç yükünü 30 puan
artırdığını, büyüme ve istihdamın derin bir şekilde etkilendiğini hatırlattı.
Başçı, 2002 yılından itibaren ise fiyat istikrarı, finansal istikrar ve
verimlilik artırıcı yapısal reformlara odaklanıldığını, bu sayede ülkenin
ekonomik refahı hızla artarken aynı zamanda finansal sektörün dış şoklara daha
dayanıklı yapıya kavuştuğunu vurguladı.
Merkez Bankası Başkanı Başçı, finansal istikrarı pekiştirici yönde atılan
adımların, 2008-2009'da derinleşen küresel ekonomik kriz sonrasında Türkiye'nin
hızla toparlanmasını ve 2011-2012 Avrupa borç krizini en az hasarla atlatmasını
sağladığını söyledi.
Türkiye'de eğer 30 yıllık dönem boyunca enflasyon yüzde 5 seviyesinde
olsaydı geçtiğimiz yıl kişi başı hasılanın 10 bin 500 dolar yerine 15 bin dolar
seviyesinde olabileceğini belirten Başçı, bunun fiyat istikrarının önemini
vurguladığını ifade etti.
Kore'de Asya finansal krizinin çok ciddi bir kayba yol açtığını anlatan
Başçı, Türkiye'de ise 93-94 yıllarında, daha sonra 2001 yılında yaşanan ekonomik
krizin büyümedeki yakınsamayı geciktirdiğini, engellediğini kaydetti.
-Greenspan ve Ingves yaklaşımı...-
Erdem Başçı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin geçirdiği son
yıllara bakıldığında, finansal istikrar konusunda temelde çok farklı prensiplere
sahip iki yaklaşım bulunduğunu, bunlardan ilkinin geçmişte Amerika'da Merkez
Bankası Başkanlığı'nı yürüten Alan Greenspan'in benimsediği yaklaşım olduğunu,
diğerinin de İsveç Merkez Bankası Başkanı ve Basel Komitesi Başkanı Stefan
Ingves'in yaklaşımı olduğunu belirtti.
Greenspan yaklaşımında finansal krizlerin kaçınılmaz olduğu düşüncesi
hakimken, Ingves yaklaşımında merkez bankaları ve diğer denetleyici otoritelerin
gerekli tedbirleri almaları halinde finansal krizlerin önüne geçilebileceği
düşüncesinin hakim olduğuna değinen Başçı, şöyle devam etti:
"Özellikle Greenspan yaklaşımı benimsendiğinde neler olur, ona bakalım...
Finansal düzenlemelerin gevşetilmesi yoluyla oluşabilecek aşırı kredi genişlemesi
ve bunun yol açtığı finansal balonlar, politika yapıcıları tarafından
önemsenmedikleri takdirde takip eden yıllarda ekonomiye ağır hasarlar
verebilirler. Kredi stokundaki bir yıllık değişimin gayri safi hasılaya oranına
bakıldığında, ABD'de 2000'li yılların başlarından itibaren uzun vadeli
ortalamalarından çok daha hızlı bir kredi genişlemesi söz konusu oldu. Ta ki 2006
yılına kadar... Bu değişim, gayri safi hasılaya oranı yüzde 8'in de üzerine
çıkarak yüzde 9'lu seviyelere kadar geldi. Bu gösterge, çok kuvvetli bir öncü
gösterge... 'Kriz geliyor' göstergesi... Krediler eğer aşırı hızda artıyorsa,
takip eden dönemde bir finansal kriz geliyor olabilir. Greenspan yaklaşımı,
burada 'finansal krizler olur, 15-20 yılda bir tane ortalama finansal kriz olur,
buna karşın yapılabilecek bir şey yoktur' yaklaşımı... Nitekim bir şey de
yapmadılar, buna seyirci kaldılar. Lehman krizinden sonra kredi büyümesinde
keskin bir düşüş ve bunun reel ekonomiye yansımaları gözlendi."
-"En önemli öncü gösterge aşırı hızlı kredi büyümesi"-
The New Yorker dergisinde yer alan bazı karikatürleri anlatan Başçı,
finansal krizlerin en önemli öncü göstergesinin aşırı hızlı kredi büyümesi
olduğunu, gelişmekte olan ülkelerin bunu defalarca yaşayarak öğrendiklerini,
gelişmiş ülkelerin ise 2008-2009 yıllarındaki küresel kriz sayesinde öğrenmiş
olduklarını belirtti.
Finansal istikrar için sistemik riskin ve bunu azaltıcı makro ihtiyati
tedbirlerin öneminin, düzenleyici çerçeveler ile merkez bankaları arasındaki
bağlantıların yeniden ele alınmasına yol açtığına dikkati çeken Başçı, ABD'de
Dodd Frank Yasası'nın, Avrupa'da ise Avrupa Sistemik Risk Kurulu'nun hayata
geçirilmesinin ve diğer ülkelerdeki benzer düzenlemelerin makro ihtiyati
tedbirler yoluyla sistemdeki riskin azaltılmasını amaçladığını vurguladı.
Türkiye'de de 3 Haziran 2011 tarihinde Finansal İstikrar Komitesi'nin
kurulduğunu anımsatan Başçı, Komite'de Merkez Bankası'nın yanı sıra Hazine
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun yer aldığını anlattı.
-"Türkiye olarak ikincisini (yumuşak inişi) seçtik"-
Küresel finansal krizin ardından gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği parasal
genişlemenin ekonomik temelleri sağlam olan diğer gelişmekte olan ülkelerde
olduğu gibi Türkiye'de de aşırı hızlı kredi genişlemesine yol açtığını, kredi
büyüme hızının 2010 sonu itibariyle yüzde 35'in üzerine çıktığını hatırlatan
Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin tarihinde bu oran ne zaman yükselse arkasından bir finansal
sorun, finansal kriz çıkmış. İlk problem, Asya finansal kriziyle birlikte
başlıyor. Daha sonra 2001 krizi söz konusu. Lehman krizinden önce yine oldukça
yüksek seviyelerde. En son bu değişimin gayri safi hasılaya oranı olağanüstü
derecede yükselmiş. Bu arada krediler yüzde 35 hızla büyüyordu. Burada beklemek
bir alternatif. Beklersiniz, hiçbir şey yapmazsınız, sistem kendisini düzeltir.
Ama bu finansal bir kriz anlamına gelir. Ya da tedbir alırsınız, bunu
yavaşlatırsınız, krizsiz şekilde yumuşak inişi gerçekleştirirsiniz. Biz Türkiye
olarak ikincisini seçtik ve burada alınan tedbirler sonucunda oldukça başarılı
olduk. Otoritelerce 2011 sonunda kredi büyüme hızının yüzde 25'e, 2012 sonunda
ise yüzde 15'in altına indirilmesi amaçlanmıştır. Alınan makro ihtiyati tedbirler
sonucunda bu amaçlara ulaşıldığı gözlenmektedir. Bugün itibariyle Türkiye'de
kredi büyüme hızı sorunsuz bir şekilde sürdürülebilir seviyelere yaklaşmıştır."
-"MB, IMF'ye 5 milyar dolara kadar katkıda bulunabilecek"-
Erdem Başçı, Türkiye'nin Finansal İstikrar Kurulu'na 29 Nisan 2009'da üye
olduğunu, 2015 yılında ise G-20 dönem başkanlığını devralacağını hatırlattı.
Türkiye'nin 2014-2016 yılları arasında Finansal İstikrar Komitesi'nde görev
alacağını belirten Başçı, G-20 ülkelerinin yaptıkları toplantıda Türkiye'nin de
aralarında bulunduğu çok sayıda gelişmekte olan ülkenin IMF'nin kaynaklarının
güçlendirilmesi yoluyla finansal istikrara katkı yapma isteğini dile getirdiğini
söyledi.
Başçı, Merkez Bankası'nın IMF'nin uluslararası kaynaklarına uluslararası
rezervleri arasında sayılması şartıyla 5 milyar dolara kadar katkıda
bulanabileceğini anımsattı.
IMF'nin Yönetişim Reformu çerçevesinde yapılan anlaşma sonucunda,
Türkiye'nin de içinde bulunduğu yeni grupta Avusturya, Macaristan, Çek
Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Beyaz Rusya ve Kosova'nın yer alacağını ifade
eden Başçı, şöyle konuştu:
"Yeni imzalanan bu anlaşmaya göre 2012-2022 arası dönemde faaliyet
gösterecek grupta yer alan ülkemiz, 2014-2016 ve 2018-2020 dönemlerinde ikişer
yıl süreyle icra direktörlüğünü üstlenecektir. 2012-2014 yılları arasında
Avusturya, 2016-2018 yılları arasında Çek Cumhuriyeti, 2020-2022 yılları arasında
da Macaristan İcra Direktörlüğü görevini devralacaktır. Bu, Türkiye'nin hem Doğu
Avrupa Grubu'nda, hem de Ortadoğu Kuzey Afrika Bölgesi'nde finansal istikrara
katkı yapmayı başardığını gösteriyor. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da
Merkez Bankası, gerek fiyat istikrarını sağlayıp sürdürmek, gerekse finansal
istikrara kendi imkanlarınca katkı yapmaya devam edecektir. Türkiye, kendi
geçmişinden dersleri ve son yılda ortaya koyduğu politikaları uluslararası
platformlarda paylaşarak uluslararası finansal istikrara da katkı yapmaya devam
edecektir."